YAŞAMA HAKKIMIZI KİM KORUYACAK?
İş dünyası 'en tuzu kuru' kesimlerden birisi... Ucu bana dokunmadıktan sonra 'bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler' felsefesi genelde hakimdir. Ancak son zamanlarda TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, toplumsal sorunlara karşı yaptığı sert çıkışlarla gündeme damgasını vuruyor. Bugün Trabzon'da katıldığı bir toplantıda, giderek şiddetini artıran PKK terörüne karşı hükümeti ve devlet yöneticilerini göreve çağıran konuşması gerçekten çok ilginçti. İşte, Ümit Boyner'in Trabzon'daki konuşmasından bazı satırbaşları:
"Terör bugün itibariyle Türkiye’nin yeniden en önemli gündem maddesi haline gelmiştir. Bugün burada artık terörü lanetlemek, şiddeti kınamakla yetinemeyeceğim. “............“hiçbir fikrimiz olamayan istihbarat zafiyetinden”; “Silahlı Kuvvetler’in terörle mücadeledeki deneyiminden”, “Pensilvanya’dan terörle mücadele yorumu bekleyenlerden”, “sürekli ‘İmralı’ referansı vermekten kendini kurtaramayan partiden”, “henüz adımları somutlaşmadan yok olmaya yüz tutmuş açılımlardan” da sadece bahsedemeyeceğim.
Artık bugün, sözün bitmekte olduğu, hepimizin sabrının son noktaya vardığı bir durumdayız. Silkinip, terörü normalleştiren, “zaten 30 yıldır var” diyerek toplumu, terörü ve terörün iniş çıkışlarını bir korku filmi gibi ürpertiyle, ancak kanıksatarak seyrettiren anlayışa hepimizin dur demesi gerekiyor.
Terörle mücadele, tüm veçheleriyle Türkiye’yi yatay kesen bir konudur. Hepimizin konusudur. Hep birlikte üzerimize düşen sorumlulukları almak durumundayız. Ancak kuşkusuzdur ki, devlet, yöneticileriyle, kurumlarıyla ve oluşturduğu alt yapısıyla bu mücadelenin öncelikli sorumlusudur.
Gelişmiş ülke olmanın en önemli ölçütlerinden biri, vatandaşının yaşama hakkına verdiği değerdir. Devlet vatandaşının yaşama hakkını korumak için gerekli tedbiri almakla sorumludur. Bu sorumluluğunu yerine getiremiyorsa bunun hesabını vermekle de yükümlüdür.
Hayatını kaybeden vatandaşlarımızın, gencecik askerlerimizin yakınlarının acısını paylaşmakla sorumlu olan yapı toplumdur. Devletin sorumluluğu ise, sadece acıları paylaşmanın ötesinde, bu acıların oluşmasını önlemek için gerekli tedbirleri almak, gerekli adımları atmaktır.
Bugün tek yapılacak iş, iktidar partisiyle, muhalefet partileriyle, kurumlarıyla tek bir söylemden oluşan, partilerüstü bir anlayış ile geri dönüşü olmayan bir yol haritasının süratle kamuoyu ile paylaşılması ve hemen uygulamaya konulmasıdır. Bunun dışındaki hiçbir söylemin, değerlendirmenin artık hiçbir önemi kalmamıştır. Bu girişimi geciktirmenin faturası çok ağırdır ve herkesin kaybedeceği bir sürece ülkenin sürüklenmesidir.
"Terör bugün itibariyle Türkiye’nin yeniden en önemli gündem maddesi haline gelmiştir. Bugün burada artık terörü lanetlemek, şiddeti kınamakla yetinemeyeceğim. “............“hiçbir fikrimiz olamayan istihbarat zafiyetinden”; “Silahlı Kuvvetler’in terörle mücadeledeki deneyiminden”, “Pensilvanya’dan terörle mücadele yorumu bekleyenlerden”, “sürekli ‘İmralı’ referansı vermekten kendini kurtaramayan partiden”, “henüz adımları somutlaşmadan yok olmaya yüz tutmuş açılımlardan” da sadece bahsedemeyeceğim.
Artık bugün, sözün bitmekte olduğu, hepimizin sabrının son noktaya vardığı bir durumdayız. Silkinip, terörü normalleştiren, “zaten 30 yıldır var” diyerek toplumu, terörü ve terörün iniş çıkışlarını bir korku filmi gibi ürpertiyle, ancak kanıksatarak seyrettiren anlayışa hepimizin dur demesi gerekiyor.
Terörle mücadele, tüm veçheleriyle Türkiye’yi yatay kesen bir konudur. Hepimizin konusudur. Hep birlikte üzerimize düşen sorumlulukları almak durumundayız. Ancak kuşkusuzdur ki, devlet, yöneticileriyle, kurumlarıyla ve oluşturduğu alt yapısıyla bu mücadelenin öncelikli sorumlusudur.
Gelişmiş ülke olmanın en önemli ölçütlerinden biri, vatandaşının yaşama hakkına verdiği değerdir. Devlet vatandaşının yaşama hakkını korumak için gerekli tedbiri almakla sorumludur. Bu sorumluluğunu yerine getiremiyorsa bunun hesabını vermekle de yükümlüdür.
Hayatını kaybeden vatandaşlarımızın, gencecik askerlerimizin yakınlarının acısını paylaşmakla sorumlu olan yapı toplumdur. Devletin sorumluluğu ise, sadece acıları paylaşmanın ötesinde, bu acıların oluşmasını önlemek için gerekli tedbirleri almak, gerekli adımları atmaktır.
Bugün tek yapılacak iş, iktidar partisiyle, muhalefet partileriyle, kurumlarıyla tek bir söylemden oluşan, partilerüstü bir anlayış ile geri dönüşü olmayan bir yol haritasının süratle kamuoyu ile paylaşılması ve hemen uygulamaya konulmasıdır. Bunun dışındaki hiçbir söylemin, değerlendirmenin artık hiçbir önemi kalmamıştır. Bu girişimi geciktirmenin faturası çok ağırdır ve herkesin kaybedeceği bir sürece ülkenin sürüklenmesidir.
Yorumlar