LOUVRE MÜZESİ'NDE 'SON YEMEK' MUHTEŞEM!

Paris'e iş nedeniyle birkaç kez gittim ama bugüne kadar dünyanın en büyük müzelerinden biri olan Louvre Müzesi'ni gezme imkanım olmamıştı. Nihayet iki hafta önce bu fırsatı yakalayabildim. Bir kere tarihi binası ve sonradan yapılan cam piramidiyle daha içerisini gezmeden girişte insanı büyülüyor. Önce biraz tarihçesi hakkında bilgi vereyim. 1204 yılında Philippe Auguste tarafından inşa edilmiş. Adını İngilizcede kuvvet, güç anlamına gelen “Lower” kelimesinden alan saray, daha sonra 14. yüzyılda kraliyet merkezi olmuş. 1793 yılında müze haline gelen saray, 1871 yılında büyük bir yangın geçirmiş. 1980'li yıllarda 1,2 milyar dolar harcanarak yenilenen müzeye 21 metrelik cam piramit giriş de o zaman yapılmış.

19. yüzyıl Mısır, Yunan ve Roma eserlerinin de aralarında bulunduğu müzede, yaklaşık 30 bin eser bulunuyor. Müze yedi bölümden oluşuyor. Resim, heykel, doğu sanatları, Mısır sanatları, Yunan sanatları ve diğer sanat eserlerinin yer aldığı bölümleri gezmek için en az bir gününüzü buraya ayırmanız gerekiyor. Müzenin en ünlü eserlerine gelince; Milo Venüsü, Winged Victory of Samothrace, Mona Lisa (Leonardo da Vinci) ve Slaves (Michelangelo) bunlar arasında...

Müzenin en beğendiğim bölümü İtalyan ressamlarının eserlerinin sergilendiği salondu. Özellikle Leonardo da Vinci'nin eseri Son Yemek adlı tablo muhteşem. Hristiyan inanışına göre, İsanın Romalı askerlerce tutuklanmasından bir gün önce Havarileriyle yediği son akşam yemeğini anlatıyor. 'Son Yemek'de İsa ve Havarileri Kutsal Kase'den şarap içiyor ve ekmek yiyor.


Müzenin en önemli eserlerinden birisi Leonardo da Vinci'nin 'Mona Lisa' adlı eseri. Yalnız bu eseri görünce açıkcası biraz hayal kırıklığına uğradım. Daha devasa bir şey beklerken 53x77 cm ebatlarında ve iç içe geçmiş üç ayrı cam bölme içerisinde korunan bu eser ilk bakışta beni çok fazla etkilemedi. Zaten bu önemli eseri ancak beş metre uzaklıktan görebiliyorsunuz. Çünkü güvenlik endişesiyle etrafı güvenlik çemberiyle çevrili.
Müzede, "İzmir'den Smyrna'ya, Antik Bir Kentin Keşfi" adlı sergi de vardı. 1895 yılında İzmir'in o zamanki adıyla Smyrna'nın sahil panaromasını resmeden bu eser Ahmet Piriştina Kent Arşivi'nden alınmış.
Yine aralarında Büyük İskender'in heykelinin de bulunduğu İzmir'den götürülen eserlerden bazıları... Bu sergiyi gezerken insanı en keyiflendiren yanı ise bu eserlerin tanıtımına ilişkin Fransızcanın yanısıra Türkçe açıklamalarının da bulunması.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
çok şanslın iş bahanesiyle gezip görme imkanın var bizler fırsatlar bulup da kendi yaşadığımız şehirdeki müzeleri bile görmeye gidemiyoruz aslında tembellik yapıyoruz fırsatlar yaratmamız lazım takılmışız bir dünya gaylesine gidiyoruz monoton yaşıyoruz hakımızda hayırlısı şengül

Popüler Yayınlar